hayat ve müzik

Kendi kendime hayat ve müzik üzerine konuşuyorum. Allah sonumu hayretsin.

Pazar, Ağustos 06, 2006

Are You Serious?


Neler yaşadığımı nasıl hissettiğimi anlatamayacağım muhteşem bir konsere tanık oldum 28 Ağustos akşamı Parkorman’da. Öncelikle Echoes Production’a böyle bir güzelliği bize yaşattığı için teşekkür etmek istiyorum.

Oyalanmadan konsere geçeyim. Konser benim için 3 ay önce biletleri aldığım gün başlamıştı. İşyerinde, yolda, evde Whitesnake şarkılarının her saniyesini ezberlemek için tekrar tekrar dinliyor, internette forumları ve turne yorumlarını takip ediyor, muhtemel set list’e çalışıyordum. Konser sırasında da hemen hemen her şey planlandığı gibi oldu ve hayal kırıklığına uğramadan Parkorman’dan ayrıldım.

Parkorman’a geldiğimizde tam da beklediğimiz gibi hiç azımsanmayacak sayıda bir heavy-metal’ci gençlik kitlesi ile karşılaştık. Kısacası pek seçici olmayan Türk gençliği distortion duymak için tasmasını koparıp gelmişti. Bunun dışında Whitesnake’in köklerinin Blues ve Rock’n Roll’a kadar uzandığını bilen yaşça biraz daha büyük ve neden orda olduğunu daha bir bilen bilinçli bir kitle daha vardı. Girişteki güvenlik görevlisi ile yaşanan fotoğraf makinesi krizinden sonra içeri gizlice soktuğumuz (ki içerde yüzlercesi daha vardı) makinemizle beraber bu şöleni iyi izleyebileceğimiz bir yere konuşlandık. Buradan Echoes Production’a bir iki lafımız var tabi ki. Madem fotoğraf makinesi vs sokmayacaksınız içeriye o zaman oraya bir emanet dolabı yapıp başına da bir adam oturtmanız gerekir. İnsanlar Cuma akşamı olan bir konsere işlerinden güçlerinden çıkıp geliyorlar. Çoğunun yanında laptop, fotoğraf makinesi vb aletler olabiliyor. Neyse gecenin başlangıcında ki en komik olay ise Özge’yi arayan güvenlik elemanı bayandan geldi. “Fotoğraf makinelerini sokmuyorsunuz peki cep telefonlarının kameralarını ne yapacaksınız? Bantla mı kapatacaksınız?” şeklinde ki onları oyalama ve o sırada makinenin transferi için tam bir takım oyunu sergileme amaçlı soruma; “ Ama onların megapiksel’i küçük” demesiydi. Ayrıca makineyi gizlice içeri sokmamızdan sonra Özge’den şüphelenen ve Özge’yi tekrar aramak için kasan bayanın bu sırada 6-7 bayanın üstüne aramadan içeri sokması da megapiksel diyaloğu kadar olmasa da komikti…

En son yazdığım gibi hala konuşlandığımız yerde duruyoruz J Ablam klasik senaryoyu icra etmek istercesine “ben bir tuvalete gideyim” dedi ve ortadan kayboldu. Ancak biz Whitesnake ve özellikle David Coverdale’in klasik rock-star kaprisi yapmayacağını saatinde sahneye çıkacağını düşündüğümüzü söyledik ki aynen de öyle oldu. Saat 21:30 itibariyle Whitesnake, seyircilerin kulakları sağır eden çığlıkları arasında sahnedeydi. İlk iki şarkının Deep Purple yıllarından Burn ve Stormbringer medley’i olduğunu bilen bünyem bu şarkıların çabucak bitmesi için heyecan duyup bir yandan deliler gibi bağırarak söylerken bir yandan da Deep Purple hayranı ablamın tuvalette David Coverdale’den Burn dinlemesini düşünüyordum. (nasıl çelişki ise bende anlamadım. Coverdale arabesk söylese eşlik edeceğim demek ki!!!) Neyse pek hoşlanmadığım iki şarkıdan sonra gerçek Whitesnake zamanı gelmişti. Coverdale’in Deep Purple zamanlarında ki progressive ve rock-opera kimliğinden sıyrılması ve gerçek bir hard-rock grubu kurmasıyla şekillenen müzikal yaşantısı bizleri yaptığı albümlerle fazlasıyla tatmin etmişti ki biz zaten onun için oradaydık. (Biz = Ben)

İki şarkının arkasından Slide It In ve Love Ain’t No Stranger ile yolumuza devam ederken sesim çoktan kısılmıştı. Coverdale’in Türk izleyicisini canlı tutmak için yaptığı showlar ve muhabbetler Türk seyircisi üzerinde etki göstermiyordu. Konserlerde her zaman cool tavırlar sergileyen ben en sevdiği gruplardan birinin İstanbul’a gelip de sıradan bir konser vermesini istemediğim için 14 yaşında ki kızların Tarkan karşısında sergilediği performanstan çok fazlasını sergiliyordum. Neyse ki benimle aynı şekilde düşünen yüzlerce insan vardı etrafımda ve bu sonuç verdi. Konserin 5 veya 6. şarkısı Is this Love böyle gümbürtüye gitti. Bu tabiri kullanıyorum çünkü finali filan çok kötüydü ve Coverdale kısa bir ara vermek için içeri kaçtı. Neyse ki Tommy seyirciyi tekrar havaya sokmayı başardı ve konser bir karnavala dönüştü. Attığı davul solosu oynak Türk insanlarını etkilemeyi başarmış olacak ki konserin bundan sonrası inanılmazdı. Sıralarını tam hatırlayamasam da çalınan parçalar ve kısa yorumlarım aşağıda.

Burn / Stormbringer: Eh işte deep purple sonuçta L (şaka şaka güzeldi)
Slide it in Şahaneydi ama bence sırası yanlıştı
Love aint no stranger İnanılmazdı
Aint no love in the heart of the city Seyirci nakaratta sıçtı
Fool for your lovin Steve vai solosunu aradık. İnanılmazdı.
Is this love Finali güme gitti. David’in sesi büyüleyiciydi
Here i go again Yanlış girdi klavyeci. Konserin en güzellerindendi.
Give me all your love Seyirci katılımı ile şahane oldu
Ready an’ willing Çok az kişi biliyordu bu şarkıyı. Ben tatmin oldum J
Cryin in the Rain Performans show şeklinde geçti.
Bad Boys / Children of the night Bis’de çaldılar. Çalmayacaklar diye çok korktum
Still of the Night Bunun son şarkı olacağını biliyordum. Mükemmeldi.
Soldier of Fortune Tek başına Coverdale söyledi.Seyirci eşlik edip sıçtı.

Ufak ufak burada da bahsetmek istedim şarkılardan. Aint no love in the heart of the city’ de Coverdale seyirciyle nakaratı paylaştı ama dediğim heavy-metal gençlik sadece Stil Of the Night ve son dönem Whitesnake klasiklerine eşlik edebildiği için şarkının ırzına geçildi. Sadece Türk insanında olduğunu düşündüğüm bir davranış biçimi sergilendi yine ister istemez. Bilmiyorsan eşlik etme güzel kardeşim bağıra bağıra. Çoğu müzisyende de var bu davranış. Jam-Session felan olur birileri bir şey çalar sen sahnede o şarkıyı bilmeyen tek elemansındır ama eşlik edeyim dışardan mal gibi görünmeyeyim diye salak salak yanlış notalara basar birde üstüne poz kesersin. Sen enstrümanının sesini kısarak da efendi gibi eşlik edebilirsin, seyirciyle göz teması kurarsın veya duruma göre shaker felan alır çalarsın ki bu tarz sahnede nasıl davranılır, nasıl durulur konularında öğrenmemiz gereken çok şeyin doğrusunu gördük Coverdale’den o gece…

Daha çooook şeyler yazmak istiyorum konser hakkında ama ben konuşsam birisi not tutup yazsa ne güzel olur. Hava çok sıcak daha fazla uğraşamayacağım. Sonuç itibariyle gittik yerinde gördük arkadaşları. Ben Winger’a olan hayranlığımdan dolayı Reb Beach’i daha çok beğendim. Her ne kadar Whitesnake’de 2. gitarist’de olsa onun kalbimde ki yeri, sololarında kurduğu cümleler ve tuşe’si ile çok farklı. Doug ağabeyimizde virtüöz olmasına rağmen beni etkilemeyi başaramadı. Klavyeci ve basçı tam bir görev adamı bütün yapması gerekenleri yapıyorlar. Tommy zaten Whitesnake’in değişmezlerinden. Her şey güzeldi keşke seyirci de bu geceyi güzelleştirmek için daha fazla uğraşsaydı. Belki bu şekilde Whitesnake’i ikinci kez Bis’e çağırabilir birkaç parça daha izleme imkanımız olurdu. Neyse buna da şükür.

Esas oğlam Coverdale; onları bis’e çağırdığımızda gecenin Whitesnake açısından özetini çıkaran bir soru sordu bizlere;

Are you serious?

Ps: Bu arada Coverdale birine büyük ihtimalle What’s Up Türkçe’de ne demek diye sormuş. Buna Merhaba demek demiş olmalılar ki konserin sonunda bile Merhabaaa İstanbul diye bağırttılar adamı. Güzel kardeşim adamın demeye çalıştığı “ Nasıl gidiyor” “Memnun musunuz?” filan tadında atmosfer koklayıcı bir şey. Sen ona gidip dersen What’s Up Merhaba demek diye böyle olur işte. Tamam What’s Up, Merhaba da demek :) Ona bir şey demiyoruz.