hayat ve müzik

Kendi kendime hayat ve müzik üzerine konuşuyorum. Allah sonumu hayretsin.

Perşembe, Şubat 23, 2006

10 dakika sonra do'da buluşuruz!

Evet gittik gördük sonunda Alain Caron abimizle Frank Gambale yakışıklısını. Adamlar engin denizlere yelken açmış bir şekilde sıkılma, utanma nedir bilmeden hayasızca çalıyorlar. Otmara Ruiz denen piyanist hepsinden fena çıktı ama. Biz en çok piyanist abimizi tuttuk. Genel olarak konserin konsepti dağılıp toplanma üzerine kuruluydu. Türk olmanın verdiği cesaret ve caz'ı takip edecek donanıma sahip olmamanın verdiği eziklikle arkada her türlü saygısız geyiği çevirdik. Adamlar şarkıya giriyorlar tonu belirliyorlar. Ondan sonra sanıyorum çaktırmadan Frank Gambale abimiz Alain Caron'la piyaniste "arkadaşlar ton C(do) 10 dakika sonra do'da buluşuruz" deyip kendi yoluna gidiyor. Tabi diğerlerinin de ondan farkı yok onlarda kendi yollarında geziyorlar.
Neyse 10 dakika sonra içlerinden biri buluşma yerine geldiğinde diğerleri olmazsa bir o kadar daha gezmeye çıkıyorlar. Arka sıralarda yaptığımız geyikte bu tema üzerineydi. Onlar adına yaptığımız diyaloglardan bazıları aşağıda;

F.G = Arkadaşlar 10 dakika sonra do, do diyez civarında buluşalım
O.R = Abi siz gidin ben birazdan gelicem
A.C = Abi ben geldim nerdesiniz?
O.R = La'dayım 2 dakikaya geliyorum
F.G = Si'deyim yarım ses var,geldim sayılır.

Frank Gambale bir yerde size Alain Caron'un yazdığı bir şarkı çalacaz dedi. Kendi şarkılarından hiç bir farkı yoktu ya da biz yetersiz kaldık farkı anlamakta :) Sondan bir önceki parça da Otramo Ruiz'in Living Pictures parçasıydı. Arada CD standında albüm imzalayıp fotoğraf çektirdiler. Şahane gıcır adamlar izlenimini verdiler bize...
Şaka bir yana çok iyi akustik jazz, fusion tadında bir konserdi bir yerden sonra takip edemediğimiz kaotik melodiler ve ardı arkası kesilmeyen modülasyon ıvır zıvırdan sonra ÖSS den çıkmış çocuklar gibi salak bir şekilde salondan çıktık. Taksim'e doğru yürürken aklımızda dıdıdıdıdıt dıdıdıt dıdıt dıt dıt dıt şeklinde ki riffler ve Frank Gambale'in annesinin ölümünü bile karmaşık duygular, karmaşık akorlarla anlatmasıydı. Kadıncağız anlamayabilir diye olacak ki bir kaç bildiğimiz akor bastı biz de sevindik.
Salon bunun gibi etkinliklerde hep olduğu gibi yine yarı yarıya doluydu. Daha çok sayıda müzikle uğraşan insanın gelmesini beklerken Eylem Pelit, Sertab Erener ve saçları iyice dökmüş olduğu gözümüzden kaçmayan Demir Demirkan gibi müzisyenler gözümüze çarpan isimlerdi.

PS: Salonda görevli kızların bütün gün böyle etkinlikler içinde olmasından dolayı Font'un cahilce yaptığı yakıştırma beni gülme krizine soktu.
"Abi bu kızlar var ya! Sanat, sanat! 2 dakika muhabbet edemezsin"

Çarşamba, Şubat 22, 2006

Frank Gambale İstanbul'da


Beşiktaş ta bulduğum konser DVD’si satan dükkandan bahsetmiştim. O gün ve takip eden günler her iş çıkışı uğradım ama dükkan hep kapalıydı. Vitrininde yanlış hatırlamıyorsam Led Zeppelin afişi var. Camdan içeri kasabın vitrinine bakan kedi misali bakıp sümüğümü çekiyorum her gün. Niye açmıyorlar dükkanı onu anlamış değilim? Neyse işte DVD leri almak kısmet olmadı bir türlü.

Bu arada bugün iş çıkışı Font’la buluşup Cemal Reşit Rey’de Natural High turnesi kapsamında Türkiye’ye gelen Frank Gambale adlı arkadaşımızı dinlemeye gidecez. Frank Gambale Font’a hitap etse de ben asıl basçı Alain Caron için gidiyorum. Albüm tanıtım turu kapsamında ilk durak İstanbul’muş. Umarım hoş süprizlerle dolu güzel bir akşam olur.

Perşembe, Şubat 16, 2006

Sıkı grup Nanik Atak

Bu blog işinin benim için çok zor bir şey olduğuna karar verdim artık. Zırt pırt girip yeni bir şeyler yazmak çok zahmetli geliyor bana. Ama insan yazdıkça rahatlıyor valla. Neyse en son canım arkadaşım Font'la evde yaptığımız şarkıların vokallerini söylemem için laptop'a dünyanın en adi mikrofonunu aldım ve bir kaç deneme yapmaya karar verdim. Ama değişen bir şey yoktu hala benim sesim eğitimsiz ve tutarsız çıkıyor. Neyse şarkıları söylemesi için bir kaç arkadaşımızı ikna ettik. Onlar bu işle ilgilenecekler. Şimdilik vaziyet bu şekilde. Bu arada Pazar günü Font'a gidecektim çok sayın arkadaşlarım Pazar günü Nanik Atak'ın kaydını yapacakları için bu haftayı bay geçicez. Neyse bari adam gibi kayıt yapsalarda artık onların albümünü dinleme şansına erişsek. Taşoda prodüksiyon ile bayağı sıkı fıkı oldular artık bunun üstüne bir albüm yakışır bence. Harmonika soloları harika bu grubun tavsiye ederim. (http://www.nanikatak.com/)
Beşiktaşta bir Konser DVD'cisi buldum. Sadece konser DVD'si satıyor. Dün iş çıkışı gittim ama dükkan kapalıydı. Bugün tekrar gideceğim ve eğer açıksa kendimi kaybedip 7-8 DVD almayı planlıyorum. İnşallah açıktır dükkan. Anlamıyorum şu kıytırık dünya da sevinecek tek bir şeyimiz var ona da her zaman ulaşamıyoruz. Geçen gün uğradığımda dükkanın raflarını yeni diziyorlardı ve James Taylor var mı? soruma var ama kimbilir nerde? diye cevap verdiler. Keşke o gün üstlerine gidip alsaydım DVD'yi. Neyse bugün gidecem ve uzun zamandır almak istediğim DVD leri oradan edineceğim. Almayı düşündüğüm DVD'leri yazdım aşağıya, belki merak edip alanlar olur diye.

James Taylor
John Fogerty
Asia
Eagles
Toto
Steely Dan
Prince
vs

Bakalım hangileri var orada?

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Haftasonu kendimi dinledim biraz

Hafta sonu arkadaşım Murat Font'a gittim.(Yazının bundan sonrasında kendisinden Font diye bahsedilecektir). Font'la beraber yaptığımız şarkıları cubase ile kaydetme projesine giriştik. 10 tanesini felan kaydettikten sonra internette yayınlamayı felan düşünüyoruz. Tabi bu arada vokallerinin notalarını yazarak noterden şarkı sözleri ile birlikte şarkıları üzerimize almamız lazım ki en pis kısımlarından biri bu. Neyse işte iki hafta önce "Bir Kez Daha" ve "Standart Adam" isimli iki şarkının kayıt işlemlerini bitirmiştik. Tabi bunu Font'un hafta içi bu şarkılar için davul partisyonlarını yazmış olmasına borçluyuz. Bu işten 2 hafta içinde sıkılmış olacak ki Font bana bu hafta davul yazma işini öğretmeye kalkıştı. Bu eğitim başladıktan 2 saat sonra benim kafam davul yazarken davul oldu ve sesi yakından da uzaktan da hoş gelmedi.

Bu haftaki buluşmamızda "Hayırsız" isimli şarkıyı kaydetme çabalarımızın içinde Font şarkıya bir bridge yerleştirdi ve dolayısıyla bu bridge beraberinde iki satır daha söz yazma gereği doğurdu. Ancak zar zor yazılmış 2 kıta söz kısmına bir de bridge ayarlamak pek kolay olmadı. Ama sonsuz geyik arkadaşım Font önderliğinde buraya yazdığımız bridge nedeniyle şarkı “Hayırsız” iken “Beni Sen Verem Ettin” konseptine dönüverdi ve şarkının adı ve nakaratı da “aşkım beni sen verem ettin” oluverdi.
Ailesinin biricik ve şahane oğulları olarak onlarla birlikte kalan Font’un sayesinde ev ahalisi de bizim gürültümüze katlanmak zorunda kalıyor. Neyse bir şekilde davullarını yazdık şarkının. Ancak bir kaç yere senkop ve zillerin ve atakların serpiştirilmesi yine Font’a kaldı.

Aslında bu proje beraberinde çok önemli bir problem doğurdu. Bu şarkıları iyi kötü besteledik. İyi kötü klavyesini,bass’ını, gitarlarını ve davullarını çalıyor veya yazıyoruz ama ikimizde bir şarkının toplamda 35 saniye olan back vokallerinden fazla bir deneyimimiz olmadığı için şarkı söyleme işini beceremiyoruz. Bu şarkıları birinin söylemesi lazım...Ben niyetleniyorum hatta bazen olaya giriyoruz bile, ama nakarata bile ulaşmayı başaramadan kayıt işleminden vazgeçiyoruz. Bilmiyorum bu işin sonu ne olacak? Nanik Atak ile birlikte çalışırken bir ara İzmir’li bir bayan vokalist bulmuştuk ama sonra İzmir’e geri döndü. Onun dışında Font’un yakın arkadaşı Göksenin var ama onun da söylemesi için şarkıların transpoze olması felan gerekebilir. Bilmiyorum bu iş nereye varacak? En sonunda ben dellenip söyleyeceğim. Gerçi piyasa da detone bir şekilde şarkı söyleyen hatta bu şekilde 4-5 albüm yapan şimdi de ıvır zıvır mankenlerin albümlerine prodüktörlük yapan şarkıcılar var. Ben neden öyle olmayayım değil mi?

Neyse işte bu kadar gazın üstüne gitarı elime alıp şarkıları söylemeye çalıştım ve kaydettim. Sonra kendimi dinledim ve gitarı bir kenara atıp bu şarkıları kime söyleteceğimi ciddi ciddi düşünmeye başladım.

Cuma, Şubat 10, 2006

America'yla beraber eğreti duruyoruz.

Sabah işe gelirken tıka basa, cama yapışık olarak bindiğim otobüste America isimli grubu dinliyordum. O sırada insanların birbirlerine bakışlarına, davranışlarına odaklandım. Sabahın körü olmasına rağmen insanlar birbirleriyle kavga etmek, tartışmak için gereken enerjiyi bulabiliyorlardı. Bunların dışında sıraya girmesini bilmeyen, birbirlerine saygı göstermeyip sonra başkasından saygı bekleyen insanların bir arada bu şekilde yaşamasının bile büyük bir başarı olduğunu düşünürken kulağımda "America-Sister Golden Hair" in back vokallerinin kusursuzluğunu yakaladım. Gerçi sesler inanılmaz doğru ve kusursuz değildi, kayıt da öyle ama o amatör ruhla yapılmış fakat profesyonel olarak hesaplanarak her saniyesi üzerine kafa yorulmuş back vokaller beni kendimden aldı. Ardından Ventura Highway'i dinledim ve mutlu oldum sabah sabah.
Arada çalan şarkılar silik kalmış hatırlamıyorum. Ama Üsküdar'dan motora bindiğimde kulağımda "Joe Lynn Turner-nothings changed" çalıyordu. Bir kez daha anladım ki dünya üzerindeki en iyi vokalistlerden bir tanesi o. David Coverdale ve Eric Martin'in yeri de benim için ayrı :)

Perşembe, Şubat 09, 2006

Ne yaptın Bryan Adams :)

Sevdiğim müzisyenlerden biriyle başlayayım dedim müzik üzerine düşüncelerimi paylaşmak için.Hafta sonu Acıbadem'den Fenerbahçe sahile oradanda Moda üzerinden Bahariye'ye olan yayan gezintimde Bryan Adams'ın son albümünü dinledim.(Ben son olarak bunu biliyorum). Çıkalı bayağı zaman oldu sanıyorum. Neyse Bryan Adams rock tarihinin en güzel şarkılarından biri olan Run to You'ya imza atmış ve bunun dışında Day Like Today albümüne kadar çizgisini korumuş-ne demekse?- bence mükemmel bir müzisyen.Room Service albümüne gelince şöyle bir kaç yorumum olacak. Her şarkı birbirine benziyor ilk etapta bir kaç kez dinledikten sonra ayırt edilebiliyorlar. Open Road isimli şarkı diğerlerinden biraz önde olmasına rağmen o bile vasatı aşamıyor. Peki Bryan Adams neden böyle bir albüm çıkardı? Ve neden böyle sönük bir albümü çok önemli bir müzisyen olan çok yakın arkadaşı rahmetli M.Kamen a adadı. Ne biliyim ben? Vallahi akıl sır erdiremiyorum. Bütün şarkıların nakaratlarında Spice Girls'deki kızlardan biri çıkıp "baby when you're gone" diye girecek gibi geliyor. Biraz klasik bir yaklaşım olacak belki ama bana da öyle geliyor dürüst olmak gerekirse.Acaba Türk olduğum ve herşeyi eleştirmeyi sevdiğim için mi bende bu düşünce tarzına sahibim? Ayaküstü müzik sohbetlerinde söylenen "abi,adam dünyanın albümünü yapmış artık sıkılmış bu işlerden,doyuma ulaşmış" sözlerine katılmamak için kendimi zorluyorum ama bende aynen öyle düşünüyorum. Bryan Adams albüm çıkarmış olmak için çıkarmış belli bir marka oluşunu kullanarak para kazanmaya devam ediyor. Ben olsam bende aynısını yapardım gerçi.
Herşeye rağmen Bryan Adams muhteşem sesi nedeniyle ne söylerse söylesin kendisini dinlettirmeyi başarıyor. Ancak bu işi yapacaksan bari "day like today" deki gibi biraz daha özenle yapsaydın. Neyse Bryan Adams'ın bu albümü kenara konup bir gün bulaşık felan yıkarken dinlenmek üzere diğer cd'lerin yanına koyulmaktan kaçamıyor.

Çarşamba, Şubat 08, 2006

hayat ve muzik

Yusuf İslam'ında bir blog yaratırken yapacağı gibi bismillah diyerek başladım bu işe.

Müzik ve Hayat üzerine kendi kendime çene çalacağım bir alan olmasını düşünüyorum. Her türlü yoruma ve öneriye açığım. Herkese iyi müzik dolu günler :)