hayat ve müzik

Kendi kendime hayat ve müzik üzerine konuşuyorum. Allah sonumu hayretsin.

Cuma, Nisan 21, 2006

Alkolik Hareket Engellenemez!


Uzun zamandır ihtiyacımın olduğunu anladığım bir gece geçirdim dün. Murat denen sayın arkadaşımın “oğlum ben senin halini beğenmiyorum gel biraz konuşalım” tadında ki yaklaşımı beni onun yanına attı. Beraber Caddebostan’da -ya da her neresi ise- Chicken Last Stop isimli bir yere gittik. Boğazlanan tavukların son durağı olan bu nezih mekanda birer tavuğun ve biraz muhabbetle beraber birkaç biranın hakkından geldik. Sonrasında B Planı’nın acar – ne demekse- gitaristi Gürkan aramıza katıldı. Biraz çocukluk anıları, biraz Yiğit Özgür biraz müzik derken mekandan ayrılıp sahile gidip orada biraz laflamaya karar verdik.

Çok uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaparak bakkaldan şarap ve bira eşliğinde plastik bardak alarak soğuğa karşı alkol hareketini başlattık. Gerçi pek soğuk sayılmazdı ama burnumuzu akıtacak kadar etkili bir soğuk bekliyordu bizi sahilde. Gürkan denen çevreci sayılmayan çevre mühendisi arkadaşımızın “oğlum yazın burada biyolojik faaliyetler hızlanır, bu denizde ki organizmalar hareketlenir, bok kokar afedersin” şeklinde ki açıklaması ışığında havanın soğukluğuna şükredip geyik çevirdik ayak üstü. Her birimizin götü soğuk duvara oturtulamayacak kadar nadir parçalar olduğu için elimizde ki plastik bardaklara doldurduğumuz DLC – Kalecik Karası şaraplarımız ile ayak üstü bir kokteyl çevirdik denebilir. Bizler için kokteylin en sıkıcı yanı Perşembe akşamı düzenleniyor olması iken Murat içinse tek sorun kokteyle katılan hiçbir kadın olmamasıydı.

I'm just a simple man


Son zamanlarda oldukça fazlaca hissetmeye başladığım statü krizlerinden dün bir tane daha geçirdim sanırım. Buna da başka bir isim bulmanın vakti geldi. Statü krizi ne ola ki? Kendi kendime bu satırları yazarken bir isim bulurum belki. Şimdi yaşadığım duygular şu şekilde sanırım; “Ulan askere gitmeden önce iyi kötü bir gelirim, düzenim vardı. Askere gittim geldim bütün bunlar elimden gitti” Şimdi tekrar baştan, hem de en baştan başladığım yerlerden geçiyorum. Bu nasıl bir şey anlamadım? Askere gidip geldikten sonra hani bu tür engeller kalmayacaktı! Askere gidene kadar kazandığım tecrübe, iyi kötü gelir seviyesi, tekrar sıfırlandı. Her şey en başa döndü. Ulan madem böyle araya girip bok edeceksiniz insanların hayatlarını o zaman bu askerlik denen hadise liseden sonra zorunlu hale getirilsin. Zaten o zamanlar hiçbir şeye aklı ermeyen genç bünye gitsin yapsın görevini hazır hocadan bile korkarken. Ha hocadan fırça yemiş ha komutandan ne fark eder ki?

Neyse iyi kötü tekrar düzenimi kurmaya başladım. Allahtan manevi olarak destek olan çok önemli insanlar var hayatımda. Ya onlar olmasaydı? Ya o olmasaydı? İşte bunu düşünmek bile midemin huy edindiği dizginlenemez acısıyla beni yalnız bırakmaya, bir kara delik gibi çekirdeğimin –midem olur kendisi- çekim gücüne kapılıp içime çökmeye itiyor. Evet tam olarak böyle bir duygu beni saran. Peki ben ne yapıyorum? Ciddi bir panikle dikkatimi dağıtıyorum içgüdüsel olarak. Böyle bir şeyin olmayacağına, düşünülmemesi gerektiğine kendimi inandırıyorum. Oh iyi de ediyorum. Gerçi bunlar düşünülesi şeyler ama ben böyleyim bu benim koruyucu kabuğum belki de ben öyle olduğunu sanıyorum.

Statü Krizi yerine süper bir isim geldi aklıma Hayal Kırıklığı :) Nasıl da benden önce hiç kimsenin aklına gelmemiş bu isim diye düşünürken –senkronize olarak yazarken tabiî ki- kendi aklımca yaptığım bu başarısız ironinin ezikliği altında sıradan bir insan olduğum, herkes gibi benim de bu yollardan geçeceğim gerçeği beni yakaladı. Evet artık bunu kabullendim. Paniğe gerek yok. Bok yok! Tabi bu satırları yazdığım anda bir u dönüşü yaparak tekrar kaotik, düzensiz düşüncelerim içine balıklama atlıyorum. Neden mi? Bir yandan diyorum ki ben de herkes gibi normal, sıradan bir insanım. Bir yandan da diyorum ki “Ulan madem sıradan bir adamsın, Zihni Müzik’te ikinci elini gördüğün Bad Company – Told & Untold Stories albümünü bile parasızlıktan alamıyorsun.” Nasıl sıradan bir insan olduğunu düşünüyorsun? Bende bilmiyorum hakikaten kafamın içinde neler olup bittiğini? Bende düşünüyorum herkes benim durumumda ise vay bu ülkenin haline. Bu kadar mı basiretsiz lan millet ve dolayısıyla ben.

Diyorum ki gideyim bir psikiyatriste – umarım doğru yazdım- anlatayım derdimi. Ne derdim olduğunu bilmiyorum ama belki o bana yol gösterir. Gerçi ona vereceğim parayı bana nakit verseler ben dertlerimi çözerim. Ulan ne anlatacaktım baktım da nerelere gelmişim. Çok uzun zamandır ihtiyacım olan bir gece geçirdim Perşembe akşamı 2 arkadaşımla onu yazacaktım. Biraz geriden alayım derken içine etmişim muhabbetin. Artık o macerayı zaman bulursam başka bir post olarak girerim.

Son olarak şunu söylemeliyim ki bahsi geçen Bad Company albümünü mutlaka edinin. İçinde Can’t Get Enough ve Ready For Love gibi çok süper şarkılar var. Ama benim favorim Simple Man. Zaten o ve onun gibi şarkılar yüzünden bu hallerdeyim. Akustik gitarı alıp Haluk Levent gibi Anadolu rock denen ne idiğü belirsiz bir akıma kapılsaydım şimdi iyi kötü para kazanıyor olurdum.

Hadi kalın sağlıcakla.

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Nanik Atak Demo-1


Tekrar bir Nanik olmamla beraber çalışmalarımıza Nanik Atak olarak hız vermiştik. Taşoda Prodüksiyon’un bize yardımcı ve destek olmasıyla beraber Nezih Ünen’in Arnavutköy’deki Soundpark/Ares kayıt stüdyosunu bir günlüğüne kullanma şansı yakaladık. Pazar günü –sanırım 16 Nisan- stüdyoya gittik ve böyle bir tecrübe yaşadık. Gerçekten iyi bir grup olmanın gereklerinden birinin beraber bir kayıt tecrübesi yaşamak olduğunu da anlamış bulunmaktayım :)

Sabahın köründe gittiğimiz stüdyoda davulun ve diğer enstrümanların kurulması, tonlanması vb gibi teknik işlemlerin saat 16:00 sularında bitmesi bizi ilk başta oldukça büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Stüdyoda çalışan Umut ve Tan’ın büyük yardımları ve inanılmaz özverileri sayesinde 3 parçayı mekanik olarak kaydetmeyi başardık. Mekanik olarak diyorum çünkü bu kayıt işinin öyle bir günde olmasını beklemek çok yanlış. Para karşılığı seks gibi bir şey bu sadece işin görülüyor. Müziğe bir şeyleri hissederek, yaşayarak katman için bu stüdyolarda daha çooook vakit geçirmek gerekiyor. Baştaki metronom krizi vb problemleri atlattıktan sonra en azından şarkıların kendileri ifade edebilecek kadar iyi olan kayıtlarını yapmayı başardık. Yalnız şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki birkaç denemeden ve kayıttan sonra bu çaldığımızdan 10 kat daha iyi şeyler çıkarabiliriz.

Sonuç da Nanik Atak olarak güzel bir tecrübe yaşadık. Bitiremediğimiz Vokaller, Klavyeler ve gitar solo’ları için bize bir gün daha ayarlayan Taşoda ve özellikle Badem’in vokalisti Mustafa Kemal Öztürk bize çok yardımcı oluyor. Umarım her şey yolunda gider ve bizde en kısa zamanda duygularımızı, yaşadıklarımızı ve yaşamak istediklerimizi dile getirdiğimiz şarkılarımızı başka insanlarla paylaşabiliriz. Neler olacağını zaman gösterecek.

Davulcumuz Tolga’yı da iş başındayken çektik her ne kadar o bizi çekmese de :)

Salı, Nisan 18, 2006

Whitesnake konseri için 00003 nolu bilet bende :)


Çok uzun zamandır blog’la ilgilenemiyorum. Saçma sapan bir sürü olay geçti başımdan. Ama hiçbirini yazacak vakti ve motivasyonu bulamadım kendimde. Bana buraya bir iki satır yazma gazı veren bir konser haberinden başka hiçbir şey değil. Senelerdir beklediğim bir grup İstanbul’a 27 Temmuz’da vereceği bir konser için geliyor. Yıllar boyunca konserlere giden arkadaşlarımı gözlemledim. Bende birçok konsere gittim ama benim ayaklarımı yerden kesecek aklımı başımdan alacak bir konsere henüz rastlamadım. Şunu itiraf edeyim ki çok güzel konserler oldu ama hem müzik zevkime hem isteğime uygun bir konsere gitmemiştim. Zaten bana duygu sağanağı ile birlikte büyük keyif verecek grup sayısı bir elin parmaklarını geçmez. İlk önce bir arkadaşımdan duydum WHITESNAKE’in Türkiye’ye geleceğini. Başta hiç ihtimal vermedim ama gün geçtikçe daha fazla kişiden duymaya başladım ve en sonunda echoes production resmi açıklamayı yapıp söylentileri doğrulayınca bu gerçekle yüzleşmeye hazır olduğumu hissettim. Başta ablam olmak üzere bütün çevremi bu olaya seferber ettim ve biletix’den satışa çıkacak olan sınırlı sayıda ki indirimli biletten edinmek için her türlü yolu denedim. Sonunda ablamın büyük gayreti ile 000003 nolu bileti almış bulunuyorum J

Şimdi konser günü için geri sayıma başladım. Saçımın belimde (şimdi 3 numara) ve kilomun 68 (şimdi 84) olduğu üniversite yıllarına geri döneceğim bu konseri izlemek için hazırlığa başladım. WHITESNAKE’in bütün albümlerini mp3 playerıma yükledim. İşe gelirken, eve dönerken her fırsatta dinliyorum. Tüm şarkıların sözlerini ezbere bilmiyorum belki ama gitar rifflerini nerde nasıl bir senkop olduğunu çok iyi biliyorum.

Gönlüm tabiî ki orijinal (ne demekse) Whitesnake kadrosunu görmek isterdi ama zaten 50’ye yakın müzisyen bu grup için çalmıştır herhalde. Steve Vai, Adrian Vandenberg, John Sykes gibi gitaristlerin geçtiği bu gruptan sadece Steve Vai’yı dinleme şansı bulmuştum. Ben ilk etapta, “olsun David Coverdale gibi bir vokalisti dinleyeceğim o bile bana yeter” diye avunurken grubun geri kalanlarının da en az diğer Whitesnake üyeleri kadar ruh hastası (argoda iyi bir sıfat olarak kullanılır) olduğunu gördüm. Uzun süre Whitesnake’de davul çalan Aldridge ağabeymiz davulda olacakmış. Onun dışında gitaristler beni çok derinden etkiledi. Biri KISS’in turne gitaristliğinin yanında DIO ile de çalışmış olan Doug Aldrich, diğeri ise hala üstüne daha iyi bir hard-rock albümü gelmemiş olan WINGER’ın PULL albümünde çalmış Reb Beach. Bu iki gitaristin gitar tonları ve konser performanslarının beni fazlasıyla tatmin edeceğinden eminim. Basçı ve klavyeci hakkında pek bir bilgim yok. Ancak klavyecinin Bryan Adams, Eagles, Melisa Etheridge çalmış olması benim için yeterince sevindirici bir referans teşkil ediyor.

Son olarak şunu söyleyebilirim ki senelerdir beklediğim bir konser için Temmuz’a kadar nasıl bekleyeceğimi bilmiyorum. Whitesnake’i bize gösteren allahım, bizden TOTO’yu da esirgeme yarabbi!

PS: Mike Stern ve John Patitucci’nin konser haberlerini duydum. İnşallah konserler sonrası yaz sonu karnımızı doyuracak paramız kalır :)